Türkiye son yıllarda yaşanan iş kazaları, çalışanlar hakkında artan toplum duyarlılığı, bu konuda kamunun denetim ve koruyucu müeyyidelerini artıran bir sebep olmuştur. İşverenlere önemli hukuki ve cezai sorumluluklar yüklenilmiş, yükümlü olunan bildirimler ile idari para cezası öngören fiillerin sayısı artırılmış ve sosyal güvenlik alacaklarından işverenler; şirket ortakları, üst düzey yöneticileri ile işveren vekilleri birlikte sorumlu tutulmuştur. İşyerlerinin tutması gerekli kayıt ve belgelerin çeşitleriyle bunların saklama süreleri artırılmıştır. Bununla birlikte işyerlerinin birçok konu başlığı altında denetime tabi tutulması öngörülmüştür. Diğer taraftan işverenlere ağır yükümlülükler getiren reform teşvikler gibi işverenlere önemli avantajlar sağlanılmıştır.
Modern anlamda iş hukuku uygulamaları, işçilerin ağır çalışma koşullarından etkilenerek işçilerin korunması merkezli olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde de işçi, işveren ve devlet arasındaki iş hukuku uygulamaları bu eğilimden esinlenen 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 6356 Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gibi temel kanunlar uyarınca yürütülmektedir. İş hukuku uygulamalarının işçi odaklı şekillenmesi sebebiyle kanun koyucunun işverenleri bu alanda önemli yükümlülüklere tabi tuttuğu, söz konusu yükümlülüklere aykırılıklar halinde ise ciddi idari ve cezai yaptırımlar uyguladığı görülmektedir.
Sosyal Güvenlik reformuyla 2008 yılından itibaren farklı kurum bünyelerinde yürütülen tüm sosyal güvenlik uygulamaları Sosyal Güvenlik Kurumu altında tek çatı modeliyle bir araya toplanmıştır.
Yeni Kurum yapısıyla birlikte sosyal güvenlik reformu amacıyla kabul edilen hükümleri içeren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun birçok hükmü Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Bu kanunla iptal edilen maddelere rağmen eski sosyal güvenlik kanunlarının bazı hükümleri günümüzde halen yürürlüğünü sürdürmektedir.
İş ve Sosyal Güvenlik mevzuatı oldukça geniş ve karmaşık bir hal almıştır. Mevcut kanunların bu durumu geniş ve yoruma açık ve birçok düzenlemenin ülkemizde ilk kez uygulama alanı bulması gibi sebeplerle, bu alandaki işlemlerin; farklı tebliğ, yönetmelik, genelge vb. düzenleyici işlemlerle yürütülmesi gereği duyulmuştur.
Kurumun bu alanda yetişmiş eleman açığı eklenince sosyal güvenlik uygulamaları işverenler için içinden çıkılması güç bir durum halini almıştır.
Özetle sosyal güvenlik mevzuatı uygulamaları, şirketlere önemli fırsatlar getirirken, diğer yandan da ağır yükümlülükler yüklemesiyle yapılan inceleme ve soruşturmalarda ciddi kurumsal riskler doğurmaktadır.
Bu kapsamda 3D Bağımsız Denetim Sosyal Güvenlik bölümümüz, müşterilerimizin yapılarını sosyal güvenlik mevzuatına uygun hale getirerek risklerini minimuma indirmekte, istihdam teşviklerinin verimli ve etkin kullanmasını sağlamaktadır. Özellikle sosyal güvenlik reformundan sonra sosyal güvenlik uygulamalarında ciddi denetim tecrübesine sahip kamu tecrübesine sahip uzman, müfettiş ve hukukçulardan oluşan kadromuzla bu alandaki işveren uygulamalarını yönlendirilmekte, değişen mevzuat sürekli takip edilerek işveren müstahdemleri sürekli bilgilendirilmektedir. Bununla birlikte iş hukuku uygulamalarında karşılaşılan olağan dışı durumlarda işlemlerin nasıl tesis edileceğine dair bilirkişi görüşü sunmaktadır. İş hukuku uygulamalarında işverenler tarafından riayet edilmesi gereken usul ve esas kurullarına uyulmaması halinde uygulanan yaptırımlar (ceza, tazminat, dava masrafları) işverenlere önemli maliyetler oluşturmaktadır.
Söz konusu maliyetlerin azaltılmasına yönelik olarak; 3D Bağımsız Denetim Sosyal Güvenlik bölümümüz ile işverenlerin bu alandaki tüm süreçleri incelenerek, mevzuata aykırı durumlar tespit edilip, risklerin azaltılmasına yönelik önerileri içeren inceleme raporu sunulmaktadır. Bu raporla işverenler mevcut uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmakta, riskli ve hukuki sorumluluk doğurabilecek işlemlerini düzeltme fırsatı bulmaktadır.